17 Kasım 2018 Cumartesi
GİDENLER, ANİDEN GELENLER , HAYATIN İÇİNDEKİLER
*Ağlayarak,gülerek,düşünerek,düşerek,giderek,gelerek... Öyle ya da böyle kendimce telifini ödediğim anılarımla buradayım. Denk düştüğüm güzel insanlarımı arada bir kendime hatırlatmak için geldim, belki çok kalmam giderim. Anılarıma hoş geldin :)
Bazı günler geçiyor, sesimi unuttuğum oluyor. Sabahın körü denilen saatlerde uyanıp öğleden sonra cümle kurduğum.. Ki bu mimiklerimin yetersiz kalması üzerine yaşanıyor. Komik. O günlerden birindeyiz sanırım. Konum ise ilk kez evim değil. Annem çaprazımda, kaliteli bir ışık sızıyor odamıza. Hafiften çiseleyen yağmur sesine karışıyor kapı sesi. Sevmem ben, sevdiğim sesleri bölen sesleri..
Kalorifer önü sohbetlerini çok severim oysa. Sıcak olan her şeye tav oluyorum. Lise sonun sonlarına gelmeden yine bir kalorifer önünde üç atıp beş tuttuğumuz bir sohbet sonrası kendimce aşkından ölmeme ramak kalan biri vardı. Nasıl tehlike içindeyiz, anlatılmaz. Birbirimize bakmıyor, arada bir denk geliyormuş gibi yapıyor, akşamdan sabaha mesajlaşıp duruyoruz. Saçmalığın vücut bulduğu hallerimizi millete çaktırmamak için sınav için verilen izni öyle böyle yemişti beyefendi. Sorun olarak kafamızda büyüttüğümüz olay ise onun okuldan biriyle yıllarca sevgili olması ve yeni ayrılması, benim hemen hemen kızcağızla ortak arkadaş grubunda olmam ve bu yetmiyor gibi kendi sevgilimden ayrılma evresinde olmam. Of off of. İhanet, entrika ne ararsanız var, tek vücut paket halinde ortalıkta dolaşıyorum ah pardon dolaşıyoruz. Öyle böyle tercih zamanına kadar geldik, birlikte üniversite yazmalardan tut, ev kiralamaya,yemeği bir gün sen yap,temizliği ben sohbetlerine,gidilecek dünya ülkelerine kadar plan yapıyoruz. Muazzam romantik haller içinde olduğumuzu düşünüp asla dışarıda buluşmaya zaman bulamıyoruz. Ters düştük. Okunacak bölümlerimizde bir türlü anlaşamadık. Sürekli sorunlarımızı konuşup, çözüm bulup modumuzu yükseltebilirken iki gün içinde birbirimizi tükettik. Tükenmiş bedenler halinde var olan şaşkınlığımızla farklı yerlere yerleştik, konuşmayı kestik, gizliden gizliden takip dahi etmiyor hale geldik. Hayat devam etti. Güzel bir yaz tatili geçti. Üniversite heyecanı, ilk vizeler... Eski sevgili ile tekrar denesek mi,minvalinde gitgeller, yeni imaj uğruna aslan yelesine rakip saçları gidip kısacık kestirme, ufak tefek kovaladığım işler derken birgün hayatımda arada kendime sorup boş bakışlarla duvarı izlediğim bir soru mesaj olarak geldi.
"Mutlu musun?"
İstanbul'da imiş. Birkaçınız bilir ben karşıda okudum. Karşı Kadıköy tarafıdır,aksini iddia etmeyin, üzerim. Kampüsümle arası bir saat var ya da yok. Geliyorum, dedi. Bir çay içelim. Değdi mi bensiz okumak, dedi. Gel, konuşuruz,diyip geçtim. Ders bitmiş, birleştirdiğimiz masalarda Marmara Simit'in demlendiğini iddia ettiği çayı içiyoruz. Saçlarım güzel, dün kestirdim,fönü duruyor. Oje sürmeyen ben masada otururken oyalanalım diye sürdürmüşüm. Kurumaya yüz tutmuş. Her şey güzel kendimce buluşmamak için bir sebep yok. Bir saate geliyorum, çıkma şimdi on dakika sonra çık çok bekleme soğukta, dedi. Aralık ayının ortası, aksilik ki şapka, atkı, şal, şemsiye hiçbir şey yok yanımda. Güya eve erken dönerim pozlarındaydım neyse.. Sonra gribim diye isyan etmeyi iyi bilirim. Okuldan çıkıp Kadıköy'e iniyorum. Trafik leş gibi. On beş dakika geç kalıcam demesini normal karşılıyorum. İki ileri bir geri tekrar iki ileri bir geri gidip geliyorum. Bir saat olmuş. Soğuktan artık kızarıyorum. Hala yolda olduğunu iddia ediyor, ikinci saat dolmak üzere. Soğuktan kırılıyorum. İnat ettim, hala bir yere sığınmadım. Arıyor, biraz daha bekle, geliyorum, diyor. On beş dakika içinde gelmezsen gidiyorum diyip vapur iskelesinin içine giriyorum.
On dört dakika bitti, ses yok. Akbil basıp Kabataş vapurunun bekleme yerine çöküyorum. O zamanlar Kadıköy- Kabataş hattı duruyordu, Taksim'e ulaşmak için gözde rotaydı. İnşaata kurban gitti. Yanıma beni dahi sarsacak biri çöktü. Upuzun atkısı, kalın bir montu, elinde kitabı var. Bacak arasına sıkıştırdığı hani şeffaf, beyaz saplı şemsiyesiyle dibimde.. Telefonum seslide. Yirmi altı dakika oldu, ses yok. Vapur gelmek üzere. Arıyor. Geç kaldı, reddediyorum. Arıyor. Kaç saattir bekliyorum, reddediyorum. Arıyor. Sinir tepemde, reddediyorum. Mesaj atıyor. Geldim. Cevap yazmıyorum, iyi bok yedin mi diyim bilemiyorum. Arıyor. "Istersen ben açabilirim, bazen aileler- arkadaşlar hatta insanlar laftan anlamayabilir. Ne dersin? "diyor. Gerek yok, sadece sessize alsam yeter diyip geciştiriyorum. Vapura geçmek için kalkıyoruz. Konuşuyor. Konuşmayı seviyor. Benden iki hatta üç kafa daha uzun, heybetli ama genç. Soğuk epey, üstünde pek ince görünüyor, aceleyle çıktın sanırım, hı? Dediği andan itibaren yirmi dakika yan yana gidiyoruz. Vapurun demlenmemiş çayını büyük bir zevkle içiyor. Bu kadar konuşan adam,ister misin, demiyor. Değişik. İnip Taksim'e doğru aktarma yaparken; bak belli ki istediğin gibi bir gün olmamış ben arkadaşımla buluşacağım, belki o seni sıcak bir şey içmeye ikna etek ister, gelmek ister misin, diyor. Evet, dememle başlıyoruz. Değişiğim. Furkan, adı. Zonguldak'tan ara sıra geliyor. Orada hemşire olma gayesinde. Ya da evden uzaklaşmış olma sevinci içinde. Yirmi birinde. Gözümün kaldığı atkısı annesinin eseri. Arkadaşı bana bakıp, bu kim diyince pek tanımıyorum-vapurda denk düştük, bize ne ısmarlıyorsun diyor yola düşüyoruz. Ben ki yıllardır burada yaşarım diye hava basarım, saçma sapan bir sokaktan iki tane genç irisi adamla geçip derme çatma bir kafeye çöküyorum, bilmediğim. Kahve, çay, sohbet derken ortamda ingilizce-ispanyolca dönen masalarda gözüm kalıyor. Gülüyorlar. Ortamın olayını anlatıyorlar, annem arayıp 'kızım, eve gel artık; gelirken ilaç al' diyor. Gidiyorum,diyorum. Vedalaşıp numara alıyoruz. İsimlerimizin yanında Kabataş Vapuru yazıyor. Günler geçiyor. Arada Furkan ile sohbet ediyoruz. Kadıköy'de buluşup vedalaşmaya karar veriyoruz. Yine giderken ruhumu teslim ettiğim birkaç sokaktan geçip daha çok gencim diye düşündüren bir mekana varıyoruz; derken o gidemiyor. Birkaç gün daha uzuyor işleri, bu sefer kuleye benim çöplüğüme geliyor, vedalaşıyoruz.
Yeni yıl dilekleri, doğum günü derken eserekli bir dönemimde Zonguldak'ta beni iki gün misafir ediyor. En sevdiği köpek öldüren şarabıyla, değişik arkadaşları ve asla toplu olmayan eviyle hep mutlu olmaya emek veren bir adam Furkan. Benim ziyarete gittiğim dönem nisan ayıydı. Vize haftası onun. Sınava gitmedi. Nasılsa hemşir olmak için değil kaçmak için buradayım, diyip durdu. Bana iyi geldi, dağınıklığıyla,fikirleriyle, tercihleriyle, arkadaşlarıyla, şarabıyla.. Bir iki ay sonra kendinden daha uçuk bir kız arkadaşı oldu, köpek sahiplendiler. Eylem yapılan bir ortam varsa başı çektiler. Arada bir kırmızı burun üstünü iyi giyin, diyip minik ailesi ile uzun yürüyüş rotalarına çıktı. Kayboldu, kayboldular. Sosyal medyadan, telefondan, arada bir uğrayıp leşliğine hayran kaldığı İstanbul'dan gitti, Furkan.
Soğuk ve yağmurlu bir günde minik bir kalp çatlağı ile yola devam ederken tanıştığım adam sevdiğim yağmur sesini bölen kapıyı çalmış meğer. Furkan hemşir olmuş. Komik. Sitem edip sistemden kaçan adam serumumu yinelemeye girmiş. Vizesinden kaçan adam kontrollerime göz atmaya uğramış. Epey ironik. Kırmızı burun, illa söylemek mi lazım sıkı giyin diye, kendini bilmiyor musun, sen soğuğa ne zaman kafa tutabildin, heyy yoksa yine kalbin mi sızladı, diyor. Damar yoluma bakıp serum şişesini ayarlarken. Annem şaşkın, bize bakıp gözleri ile geçmişe gidip gelme çabası içinde. Bir devlet hastanesinin altıncı katında müşahede altındayken kaloriferden hafif buğu yapmış cama vuran yağmur damlalarını dinleyip annemin sorduğu sorulara cevap vermeye gerek duymuyordum, yan yatağımdakiler gitti diye sevinirken çalan kapı ile keyifsizlikte tur atacaktım ki başıma gelene bak. Tesadüf mü, anlık deliliklerle güzelleşmeye devam eden hayatlar mı desem ne yapsam bilemedim.
Teşekkür ederim, soğuk algınlığım.
Teşekkür ederim, hiçbir zaman iyi davranmaya cürret etmeyen liseli bey.
Teşekkür ederim, Kabataş Vapuru.
Teşekkür ederim, Furkan.
Hâlâ iyi insanların var olduğunu bana tekrar hatırlattığınız için..Ah,evet,YENİFURKANKABATAŞVAPURU rehberde yerini aldı, eskisi ise saklanmakta.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Gerçekten kalemin de en az senin kadar güçlü be Filizimm�� Yine döktürmüşsün�� Seni seviyorum ��♥️
YanıtlaSil