30 Ocak 2019 Çarşamba

KARS’A NASIL GİDİLMEZ ANLATIYORUM

                                                                  


Ağustos sıcağında dahi ayağından çorapları eksik etmeyen halim hep alay konusu olmuştur. Hep üşürüm. Üstelik sıcak havayı hiç sevmem. Senin olayın ne, anlamıyoruz, diyenlere hep; denize girdiğim zamanlarda yazcıyım sonrası başka bir sevda, der geçerim. Belki de kat kat giyinip mantargillerden olmak bir alışkanlık oldu, bilemiyorum. 
İki senedir yurdumun dört bir yanında kış gibi kış yaşanmıyor olsa bile popüler kültürün kırbacımı diyeyim size yoksa bir meraka yenik düşmek mi, ah ya da şey instagramın bana verdiği yetkiye dayanarak tutturdum Kars'a gideceğim, diye. Ama ne gitmek ne gitmek...
Bir Karslı benim kadar memleketinin hasretine bürünemez. Doğu Ekspresi denilen yılların treninin tuvaletindeki sabun markasına kadar notlar alıyor, hangi kompartıman trenin neresinde- görevli abiyle nasıl konuşsak hoş olur-nereden geçerken fotoğraf çekmek gerekir-hangi diyardan zamanında trene kim hikayesini bırakmış-cağ kebabının siparişini kaç adet vermek lazım, acısı nasıl olura kadar yazıp çiziyorum. Videolar izleyip, bloglar okuyup üstüne Kars'a dair tüm sinema filmlerini yalayıp yutuyorum. Dünya üzerinde Norveç'ten sonra bir tek burada kristalize kar olmasından tutun taaa hangi köyde hangi neneden peyniri almak lazım, gravyer kimde yenir, kimin mekanında kaz suyuna bulgur bulunura kadar hazırlık yaptıktan sonra planın ikinci ayağına bir geçişim var hani ören yeriydi falan fistan oooo. Edindiğim bilgiler ışığında bir yandan tren biletini alabilmek için her gün alarm kuruyor ve siteye giriş yapılan kutsal saatte hem mobil uygulamadan hem de bilgisayardan imkanları zorluyorum. Her hüsran ile sonuçlanan girişimden sonra Kars bavuluma başka bir kışlık malzeme koyuyorum. Bir rutin halini aldı gidiyor eksikleri tamamlamak. Kars’ın hakkını vermem lazım sonuçta.. Bazı sabahlar uykuya hasretimden kendimi bilmeyerek içlik, keçeden ayakkabı tabanlığı, kar montu hatta elektrikli tek gözlü ocak sipariş etmişliğim vardı. Dili olsa da konuşsa o zavallı internet geçmişim..
Bir yandan bavul hazırlıyor bir yandan Kars haritamı gözden geçiriyorum, bir yandan da kalacağım, gideceğim, gezeceğim, yiyeceğim mekanların tarihini okumaya devam ettiğim birkaç hafta birbirini takip etti gitti. Evdekiler ise artık bunun benim için bir namus meselesi haline geldiğini anlamakta direnmeye devam ediyorlar. Orada burada Doğu Ekspresi'nin son bir iki yılı olduğunu söyleyenler çıkıyor yok efendim tur şirketlerine biletler peşkeş çekiliyor, diyenler derken ben iyice deliriyorum. Alternatif rotalar çalışıyor her akşam okuldan ya da işten geldikçe Ankara,Erzurum,İstanbul illeri arasında her türlü kombinasyonlarda uçak bileti bakıyorum. Bütçeyi dengede tutabilmek ve Kars'ın hakkını verebilmek adına düşündüğüm paradan şaşmamak için dışarıdan kahve tüketimini en aza indirgemeye ikna çalışmalarına girişiyorum. Her sabah bilete bakmaya devam ediyorum. Etrafımdakilerden kimle gitsek minvalinde sohbete düşünce hemen bilgi aktarımlarımı en aza çekiyor ve kendisi benim kadar istekli mi, Kars'ın hakkını veriyor mu, yokluyorum. Bu artık bir gezintinin ötesinde, kültür turu desen o hiç değil. Bu bir keşif gezisi. Kendi direncimi, kendi azmimi, kendi organizasyon bilincimi. Her selam edene eyvallah edemeyeceğim bir şey. Zaten üç gün bilet bakan dördüncüye uzak aslında yia, diyip kaytarıyor. Her geçen sabah umutlarım bir kere daha düşüp kalkıyor ve babam pazar sabahı bile beni bilgisayar başında elimde kredi kartıyla görev yerimde görünce dalga geçmeyi bırakıp halime üzülüyor. Gideriz belki biz arabayla bu kadar merak ediyorsan, diye ağzında geveliyor. Bir gün, iki akşam hatta birkaç zaman daha derken üç aylık uğraşım sonucu ilk kez bilet alma anında en sona ödemeye yaklaşıyorum. Hiçbir şekilde sayfa yenilemeden tık tık tık diye kart numarasını giriyorum ve tamam. RESMEN TAMAM. Bilet alıyorum. Ben ya ben.. Ben Kars'a bilet alıyorum. Bir sevinç dansı ile taçlandırdığım bu andan sonra bakışlarım ekrana dönünce kendimle yüzleşiyorum. Kendime karşı hiç bu kadar savunmasız olduğum başka bir an hatırlayamıyorum. 
Örtülü kuşetli vagon. Dört koltuk. Alttakilerden iki yatak olabiliyor yatakların diğer ikisi üstten açılıyor. Kapatabilmek için vagonu iki çocuk kaydı yaptırmışım. Bu günlerce okuduğum bloglardan bir püf nokta idi. Aferin bana, bilgi değerlendirilmiş. Kendi kaydımı yaptırmışım. Öğrenci olarak. 
Sonra bir de yetişkin, erkek kaydı var. İsmi, ikinci ismi, soyadı. Hatta kimlik numarası bile. Böyle tık tık tık tık diye yazıvermiş elim. Beynim resmen onu aylardır planıma dahil etmiş. Onunla üşümüş. Onunla düşünmüş. Onunla kayak öğrenmeye gitmiş, düşmüş. Onunla gülmüş. Onunla şu otel daha temiz, diye tartışmış. Hatta kalkıp aralığın on yedisinin biletini bulmam bile bence bilinçaltımın bir oyunu. Diğerlerine uğraşmamış. 
Kendimle zırhlarımı giyemeden savaşmaya çalışmak çok incitici oluyor, kendime bu kadar savunmasız kalmak..
Sıyrılıp bir an Kars'ın hakkını vermek dosyama takılıyorum. Haritadan hep gezdiğim sokaklar aklıma geliyor, harabelerde güneşi batırışım, vereceğim dilim dışarıda pozlar, tren için yapacağım yolluklar, marketten alınacaklar hatta O'nu arayıp gelir misin, demek. Gel, diyememek. Kahkaha atıp duruyorum, öyle böyle değil. Ya sen adama eyvallah bile deme, veda etme hatta hızını alamayıp eski sevgili kategorisine sokma ama onunla içinde yaşa çatır çutur. Ne ala memleket, vay beee.. Bilgisayarı kapatıp, masayı kurup çayın demlenmesini beklerken 'Hakkımı veren Kars' dosyamı düzenleyip özet tablolarıyla ve yol tariflerinin olduğu, aranacak kişilerin, alınacak malzemelerin, rezervasyon yapılacak otelde danışmadaki adamın numarasıyla biletlerin numaralarını yeni notların arasına iliştiriyorum. Geri kalan her bilgi tanesini katlayıp kütüphanemin en üstüne sıkıştırıyorum. Çay içerken annemle, gitmiyorum vazgeçtim, bilette tamam ama sınavıma denk geliyor, kısmet değilmiş, sen kısır arkadaşlarınla git istersen dosya burada, diyorum. Taramalı tüfek misali laf atıştırıyor.
O biletler kaldı arkadaşlar, ben gitmedim. Umarım pulman yolcularından birilerini koymuşlardır da her yere ışıldak takanlara yar olmamıştır. Amiiin.
Neyse bu da böyle tırt bir anıydı. Şey ya, anlatınca o kadar da komik değilmiş 

*Fotoğraf Bedirhan ÖNER’in kadrajındandır. Diğer çalışmaları için:
https://www.instagram.com/bedirhanoner/

1 yorum:

  1. 01000010 01101100 01101111 01100111 00100111 01110101 01101110 01110101 00100000 01101111 01101011 01110101 01111001 01101111 01110010 01110101 01101101 00101110 00100000 01011010 01100001 01101101 01100001 01101110 00100000 01111010 01100001 01101101 01100001 01101110 00101110 00100000 01010011 01100101 01101110 00100000 01101001 01110011 01100101 00100000 01101000 01100101 01110010 00100000 01111010 01100001 01101101 01100001 01101110 00100000 00101110 00101110 00101110

    YanıtlaSil