Tanıştığımda onunla, şimdi benim hiçbir şey almadan ayrılmak istediğim yaştaydı.
Ardı arkası kesilmeyen yeni yaşı karşılama tripleri vesilesiyle bunu fark ettim. Doğum gününde ne yapacaksın, çalışıyor musun,geldin mi, ne yapıyoruz, plan ne, diyip duranlara cevap verirken fark ettim. Ben ki; bir insan yirmi ikinci yaşını kendi eliyle kendine ne kadar zindan eder, diye içimde kazı çalışmaları yürütüyorken hayat yine kendini hatırlatacak bir şey bulmuştu.
Birkaç ay su üzerinde geçirince karaya alışmanın ne kadar zor olduğunu anlata anlata getirdiğimiz eşyaları arabadan eve taşıyorduk. Yanımdan daha önce binada görmediğim iki kişi geçti. Eşyalar azalıyordu, tanımadığım geçen insan sayısıysa artıyordu. Karşı dairemizin kiracısına kavuştuğunu anlamak zor olmadı ama gelip geçen insan kalabalığını anlamlandırmak epey zamanımı almıştı. İşte Sultan karşı daireme ben şehir şehir gezerken ailesiyle taşınmıştı. Dört erkek kardeşi, iki yengesi, annesi,babası, kız kardeşi, yeğenleri derken yirmi kişi ile hemen yan evdeydi. Herkes evde kalmış diye bahsediyordu, annesi anlatırken bana benzemeyen tek kızım diye lafa başlıyordu, o; ben Sultan'ım, diyordu. Babası...
Marabamın oğluna takıldı kaldı, sanki ben onu veririm o aileye, diyip duruyordu. Her cumartesi konfeksiyondan aldığı haftalığı babasının eline sayarken içinden kendine kontör,sigara,ped parası aldı diye laflanıyordu, babası. Sultan daha çok sigara çekiyordu içine. Gülümsüyordu. Çalan telefonuna cevap veriyor,uzun uzun konuşuyordu. Pazar günleri akşam üstü kıyamet kopuyordu bir duvar ardımda. Evlenmiyorum, sesleri duyuluyordu. Çarpan kapılar. Gelip giden akrabaların ayakkabıları bizim kapıya kadar uzuyordu. Hafta içi ses soluk yok. Sultan öğle yemekleri için eve gelirken yine telefonda, şen şakrak. Böyle böyle zaman geçti. Bir gün uzun uzun konuştuk Sultan ablayla. Çok sevdiğini anlattı. Beş sene, dedi. Hala bekliyor beni Ezgin, annesi gelmek istemiyor artık üç kere yaka paça kovdular, iş bile vermiyorlar ailesine artık bizim oralarda, dedi. Günlükçü gidiyorlar, dedi. Elinde de tuşlu telefon. Ben sizi görüntülü konuştursam nasıl olur, diye başladım. Başladık. Bir yandan soy ağacını kafamda çiziktiriyorum. Yengesi aslında kuzeni. Sonra şey vardı birde ımm iki kere istemeye gelen aslında amcasının oğlu. Ondan üç yaş küçük. Daha neler neler..
Görüntülü konuştular, arada bir hediyeler gönderdi Ezgin abi, ben okuluma yakın kargo dükkanlarından aldım eve getirdim çoğu kez. Bizim evde açıp kendi evine götürdü, annesi çöpe attı. Sesler arttıkça arttı. Sen bizi buluşturursun, sabah gelecek yarın, sen gel izin al bizimkilerden seni seviyorlar, diye mesaj attı. Nasıl heves ettim anlatamam. Sanki benim sevdiğim bana geliyordu. Okuldaki fizik sınavını kafamdan attım, nerede onlardan birine yakalanmazlar, nereye götürsem de güzel vakit geçirseler diyorum kendi kendime. Dersane etütünde hoca çemberin içindeki yamuğun alanını integralden çözüyor bense Mecidiyeköy'den Emirgan'a giderken vazgeçip Çamlıca tepesinde hava alıyorum.
Evden izin aldık. Annem kızım girme bu işe ailesi anlarsa seninle görüştürmezler sana bilenirler diyor içten içe de tebrik eden bir gülümsemeyle çırptığım keke un eliyor. Sabah oldu. Buluşuldu. Kahvaltı, sohbet derken Emirgan'a bile gittik. Ben onları başbaşa bıraktım onlarca fotoğraflarını çekip. İki saat sonra buluştuk ev yoluna koyulduk. Yürek yemiş gibi sokağa kadar birlikte geldik. Aylar geçti,yıllar geçti. Ara sıra yine köprü oldum. Sultan abla onlara izin vermeyen ailesini karşısına aldı, 23' üne girdi, gülümsedi. Her telefon çaldığında evdekileri umursamadan konuşmaya devam etti. Çalıştı, çok çalıştı. İşten gelince bilerek eve yığdıkları misafirleri de ağırladı. 24 oldu. Ezgin abinin ailesi bu sırada iki kez de İstanbul'da şanslarını denedi. Sonra birgün Sultan ablanın küçük kız kardeşi daha on beşindeyken kuzeninin oğluyla sözlendi. Çocuk, çocukla sözlendi. Biri on beş, biri on üçken. Kulakları getirilen altın küpeleri taşıyamadığından kanadı. Yine de vazgeçmediler. Çünkü bir evin bir oğluymuş. İki sene sonra nikah diyip dolaştılar. Çok iyi insanlardı da işte bu gelenek diye tutturdukları benim aklımı zorluyordu. Rahat uyuyamıyordum yatağımda. Sultan abla gülmüyordu artık. Sınava ise çok az kalmıştı. Bir ay geçti geçmedi bize geldi Hazal teyze. Sultan'ı köye gönderdi birkaç günlüğüne, geri geldiğinde hiç gülmedi. Dünürüm diyip duruyordu, arada Ezgin'in ailesini kötülüyordu. Dayanamadım. Şimdi tam hatırlamıyorum ama epey tartıştık. Şekeri çıktı. Bizden çıktı, gitti. Şikayet edeceğim sizi çocuk evlendirmekten, dediğimden bizden ayaklarını kestiler. Anneme selam vermediklerinden yakındı annem. Birgün Ezgin abi aradı, Sultan benden ayrıldı, neler dönüyor orada, dedi. Olanları konuştuk. Sonra Sultan abla da bu işten vazgeçtim, diretmenin alemi yok, diyip durdu. Hiç mimiği oynamadı. İşe geldi, gitti, epey zayıfladı, kapandı, içine de kapandı. Patronu istemeye geldi. Verdiler. Hayret. Onların memleketi dışında biriydi. Ama patrondu, verdiler. Hemen nişan yapıldı, düğüne hazırlık yapıldı. Sultan abla hiç gülmedi. Bana da hiçbir şey söylemedi. Çok anlatmasını istedim. Bu konuları artık düşünmüyorum, dedi. Düğününe gitmedim. Kocasının memleketinde de düğün yaptılar. Oraya da gitmedim. İki yıl sonra dedikleri kız kardeşinin düğününü de yaptılar bir ay sonra. Sultan abla yine gülmedi.
Yıllar geçti. Ezgin abi beni hep arar sorar. Arada çay da içeriz. Çanakkale'de çevreye uyumlu bina projesi sayesinde yurtdışından teklif alıp gitmişti. Sultan nikah masasındayken o Irak'taydı. Geçenlerde duydum Sultan abla hamileymiş. İlk çocuğu. Yıllar sonra. Ezgin abi İngiltere'de iyi bir okulda ders veriyor ve bir liman projesinin başında. Zamanında marabamız dedikleri ailesiyle. Umarım her zaman daha güzel haberlerini alırım.
Patron dedikleri damatlarıysa haftalığa çalışan işçi olmuş İstanbul'da geçim derdinde.
Ah, kardeşimden küçük o sapsarı güzel kız.. Çocuğun iki çocuğu olmuş. Gülüyor mu? Bilmiyorum.
Yirmi ikisinde de ondan önce bile hem babasına hem düzenlerine kafa tutup seviyorum diye bağıran, her talibine ayak direten, çalışıp didinen yine de kaçmayan o güçlü kızcağız nasıl kendinden vazgeçti, bunu gördüm. Bizim arkadaşlığımızdan vazgeçmiş olması çok da koymadı. Çocuğu kendi gibi olmasın diye hayata tekrar tutunur mu, bilmiyorum.
Ümidimdir, yeni Sultanlar olmasın, ben denk gelirsem dahi daha güçlü davranayım yaşanacaklara. Kenara çekilip çocukluk yapmayayım.
Ümidimdir, yeni yaşım için ilk önce bunu diliyorum.
01000010 01101100 01101111 01100111 00100111 01110101 01101110 01110101 00100000 01101111 01101011 01110101 01111001 01101111 01110010 01110101 01101101 00101110 00100000 01011010 01100001 01101101 01100001 01101110 00100000 01111010 01100001 01101101 01100001 01101110 00101110 00100000 01010011 01100101 01101110 00100000 01101001 01110011 01100101 00100000 01101000 01100101 01110010 00100000 01111010 01100001 01101101 01100001 01101110 00100000 00101110 00101110 00101110
YanıtlaSil